İkrar, HMK m. 188’de düzenlenmiştir. Bu maddenin üst başlığına bakarsak, ikrar, ispatın genel hükümleri kısmında düzenlenmiştir. Bu yüzden ikrar, HMK ile kesin delil olmaktan çıkmıştır.
İkrar, bir tarafın karşı tarafça ileri sürülen bir ya da birden çok vakayı kayıtsız ve şartsız kabul etmesidir. İkrarın konusu taraflar arasında çekişmeli olan vakalardır.
İkrar, bir tarafın ileri sürdüğü vakayı diğer tarafın kabul etmesi halinde söz konusudur. Dolayısıyla iddia edilen vaka hakkında ispat yükü yerine getirildikten sonra ikrardan söz edilemez. (Hoca bu konuyu sınavda sürekli sorduğunu dile getirdi.)
Taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda ikrar hakimi bağlar iken, re’sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu davalarda(babalık davası, boşanma davası) ikrar hakimi bağlamaz. Boşanma davalarından yalnızca anlaşmalı boşanma davasındaki ikrar hakimi bağlar.
İkrarı Usul Hukuku’nun bir terimi olan kabul ile karıştırmamak lazımdır. İkrarın konusu çekişmeli vakalar iken, kabul tüm vakaları kabul etmektir. İkrar davayı sona erdirmez iken, kabul davayı sona erdirir. İkrar hüküm verilinceye kadar mümkünken, kabul hüküm kesinleşinceye kadar mümkündür. Kabul davalı tarafından yapılabilirken, ikrar her iki tarafça yapılabilir. Normalde vekilin bir vakayı ikrar edebilmesi için özel bir vekalete ihtiyacı yokken, vekilin davayı kabul edebilmesi için özel vekalete ihtiyacı vardır. Yani davayı kabul, ikrardan daha geniş anlamlıdır. Ancak eğer davada tek bir vaka varsa, bu durumda ikrar, kabul ile aynı sonuçları doğurur. Bu durumda da vekilin özel vekalete ihtiyacı vardır.
” Madde 188– (1) Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez. (2) Maddi bir hatadan kaynaklanmadıkça ikrardan dönülemez. (3) Sulh görüşmeleri sırasında yapılan ikrar tarafları bağlamaz.”
İkrarın Hukuki Niteliği
Doktrinde ikrarın kesin delil olup olmadığı ile ilgili iki farklı görüş vardır. Bir görüş, ikrarın kesin delil olduğunu kabul etmektedir. Ancak hocamızın da savunduğu diğer görüşe göre, ikrar kesin delil değildir. Çünkü ikrar, ispat gereğini ortadan kaldıran, taraflarca yapılan mahkeme içi usul işlemidir. Bu yüzden kesin delil olamaz. Kesin delil ancak kanunla belirlenir.
İkrar, kesin deliller gibi sonuç doğurmasına rağmen(çekişmesiz hale getiriyor), mahkeme içi bir usul işlemi olarak kabul edilir. Yani kesin delil değildir.
İkrarın İspat Yüküne Etkisi
İkrarın ispat yüküne etkisi, ikrar çeşitlerine ve ikrarın bölünüp bölünmediğine göre değişir.
Mahkeme içi ikrar 3’e ayrılmaktadır. Bunlar, basit ikrar, vasıflı ikrar ve bileşik ikrardır. Bileşik ikrar da kendi içinde bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olmak üzere ikiye ayrılır.
Basit ikrar, bir tarafın diğer tarafça ileri sürdüğü bir vakanın herhangi bir ekleme yapılmaksızın, kayıtsız ve şartsız doğru olduğunu beyan etmesi ile olur. Basit ikrar ile vaka çekişmesiz hale gelir. Dolayısıyla herhangi bir ispat faaliyetine gerek kalmaz.
Basit ikrar bölünemez.
Bölünüp bölünememeden kasıt; ikrar edenin ikrarına eklediği vakayı ispatla yükümlü tutulmaması halinde ikrarın bölünmemesinden, ispatla yükümlü tutulması halinde ikrarın bölünmesinden söz edilir.
Vasıflı ikrar(mevsuf ikrar veya gerekçeli inkar da denir), bir tarafça ileri sürülen iddianın, diğer tarafça ikrar edilmesine rağmen, ikrar eden tarafça ileri sürülen vakanın hukuki sebebinin farklı olması halinde söz konusudur.
Bileşik ikrar, ikrar edenin ikrar edilen vakaya yeni bir vaka eklemesi ile söz konusu olur.
İkrar edilen vaka ile ikrar ile eklenen yeni vaka arasında doğal bir bağlantı olabilir. Bu durumda bağlantılı bileşik ikrar söz konusu olur. Ancak ikrar edilen vaka ile ikrar ile eklenen yeni vaka arasında herhangi bir bağlantı yoksa bu durumda bağlantısız bileşik ikrar söz konusu olur.
Görüldüğü gibi, bağlantılı bileşik ikrarda ikrar edilen vaka ile ikrar ile eklenen yeni vaka arasında doğal bir bağlantı vardır. Ama bağlantısız bileşik ikrarda davalı ikrar ile eklediği yeni vaka ile görülmekte olan dava ile bağlantısız başka bir vaka eklemiş olmaktadır.
Peki bağlantılı bileşik ikrarda ve bağlantısız bileşik ikrarda ispat yükü kime düşecektir?
Bağlantılı bileşik ikrar için doktrindeki hakim görüş bölünemeyeceği yönündedir. Yani ispat yükü davacıda olmalıdır. Ancak Yargıtay’a ve hocamıza göre bağlantılı bileşik ikrar bölünebilir. Çünkü davalı ikrar ile çekişmeli bir vakayı ortadan kaldırıp yeni bir vaka ileri sürmektedir. Dolayısıyla ileri sürülen vakanın ispatı da kendisine düşmelidir. Yani ispat yükü davalıdadır.
Bağlantısız bileşik ikrarın bölünebileceğini hem Yargıtay hem de doktrin kabul etmektedir. Çünkü ikrar ile ileri sürülen yeni vaka davalı tarafından ileri sürülmüştür. Dolayısıyla ispat yükü davalıdadır.